10 Aralık 2014 Çarşamba

Kaybolmak...
Farklı bir duygu kaybolmak, en azından benim için.. Nereden geldiğini bilmemek ve nereye gittiğini... Cam fanusun içinde olmak ama sefaflıktan bunu anlamamak. Çok fazla şey bildiğini sanıp hiç bir şey bilmemek gibi. Hiç bir zaman insan ilişkilerinde iyi olmadım. Bunu iddia eden biri de olmadım hiç. Fakat hep bu yönüm sınandı. Belkide insan ilişkilerini ilgilendiren bir iş yaptığım içindir yada ona hitap ettiğim için. Duygusal bir insan olduğum için resim okudum yıllarca. Resim yapmak benim kaçış noktamdı.
Beni yirmi kişilik insan kapasitesinden çıkarıp dünyayı hatta bazen uzayı görmeme sebep olan büyülü yer... yalnızlığın başka biçimi... Özgürlüğün bendeki karşılığı. Kabuğumdan sıyrıldığım, kalemime güvendiğim ve aslında gerçekleri söyleyebildiğim tek yer. Şimdi ise elime kalemi yada fırçayı almaya çekindiğim kurak yerim. Belkide kaybolmak işte... Yağmurların yağmadığı bu çölün bereketli topraklar iken şimdi çatlak ve kuru olması... Hepsi benim yüzümden ... seçimler önemliymiş... tabi bunların hepsine başımdan geçtikten sonra anlamları yerleştirebildim. Yanardağ patladıktan sonra zor olmadı bir şeylere anlam verebilmek... Sonradan anladım dağ patlamadan önce bir şeylerin öneminin kavaranmasını. Ne yazık ki zaman artık lehime işlemiyor.
Bir rüya görmüştüm küçükken. Kumsalda gün batımını izliyordum bir sandalyem vardı ve elimde yoyo. Sonra büyüyüp kendi evime çıktığımda bir kart postal buldum kumsalda iki boş sandalyenin durduğu bir fotoğrafın basılı olduğu. Manidar gelmişti ve satı alıp salonuma astım. Sonra çok baktım o kart postala. Geceleri uyuyamayan ben, içen ben, sabah kalkan ben, cigara içen ben her seferinde hissettiklerim farklıydı, huzur dışında. Bazen ikinci sandalye de kimin olabileceğini düşündüm, bazen aşık olduğum kişi yada kişileri yerleştirdim bazen değerli dostlarımı ama aslında özümde ben orada hep yalnızdım. İkinci sandalye muhtemel hep ayaklarımı dolduracaktı...